Hükümlülerin Uluslarası Nakli

nakil aracı

Dünyanın giderek küçülmesi, uluslararası ilişkilerin gelişip çeşitlenmesi, ulaşım ve iletişim araçlarının son derece büyük bir hızla değişmesi ve karmaşık hal alması karşısında uluslararası topluma dahil ülke vatandaşlarının ceza ve ceza infaz hukuku da çeşitli özellikler arz etmektedir.

Bir ülke vatandaşının başka bir ülkede işlemiş olduğu suçtan dolayı o ülkede ceza yargılamasının süjesi olması, akabinde de o ülkenin ceza infaz hukukunun süjesi olması artık sıkça karşılaşılan durumlardan bir tanesidir.

Ceza hukukunun evrensel prensiplerinden bir tanesi de cezanın şahsiliği ilkesidir. Bir başka deyişle bir suç nedeniyle kanunda yazılı cezanın yalnız ve ancak o suçu işleyen kişiye verilebileceği, suçun faili olmayan kişilerin o eylem nedeniyle cezalandırılamayacağı evrensel bir hukuk prensibidir.

Aynı şekilde bir suçtan mahkum olmuş olmak temel insan haklarından da sonsuza değin mahrum kalmayı gerektirmez. Yasalarca tanımlanmış en ağır cezayı müstelzim bir fiili işleyen suçlunun dahi insan onuruna ve haysiyetine uygun bir şekilde cezalandırılması demokratik toplumların üzerinde mutabık kaldığı bir ilkedir. İdam cezası dahi infaz olunur iken belli ritüellere ve kurallara uyulur, suçlunun hayatının izalesi gibi en ağır cezalandırma metodunda bile belli usul kaideleri vardır.

İşte ceza hukukunun bu temel prensiplerinden hareket edilerek konuya bakıldığında gerek yabancı bir devlet topraklarında suç işleyerek o yabancı devlette mahkum olmuş Türk vatandaşının cezasını Türkiye’de çekmesi, gerekse de bunun tam tersi temel bir insan hakkı olarak karşımıza çıkar.

Gerçekten de, bir yabancı ülke toprağında hasbelkader suça karışarak mahkum olan bir Türk vatandaşının cezasının o ülkede infaz edilmesi bazen ceza infaz hukukunun amaçladığı sonuçlardan daha ağır sonuçlara yol açabilir. Mahkumun diline ve kültürüne aşina olmadığı bir toplumun en marjinal kesimlerinin içinde bulunduğu cezaevi yahut benzeri bir kurumda tutulması ceza infaz hukukundan amaçlanan neticelerden daha ağır bir neticenin doğmasına yol açması beklenen bir durumdur. Keza, mahkumun aile fertlerinin, eşinin, çocuklarının o yabancı ülkede bulunmaması/bulunamaması yine ‘cezaların şahsiliği’ prensibinin ihlalini doğuran sonuçlara yol açabilir.

Uluslararası topluma dahil devletler bu sorunun çözümü için çeşitli yollar geliştirmişlerdir. Bu bazen ikili uluslararası anlaşmalar bazen de çok taraflı uluslararası şeklinde kendisini göstermektedir. Ayrıca bu devletler kendi iç hukuklarında da “Uluslararası Hükümlü Nakline” dair düzenlemeler yaparak konuyu yasal bir temele kavuşturmuşlardır.

Klasik örnek olarak vermek gerekirse ülkemiz ve Almanya Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi (SİDAS) olarak bilinen sözleşmeye taraftırlar. Keza iç hukukumuzda da hükümlülerin nakline dair işlemlerin hukuki dayanağını, 08/05/1984 tarih ve 3002 sayılı “Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanun” ve Türkiye’nin bu alanda taraf olduğu ikili anlaşma veya 3339 Sayılı Kanunla onaylanan Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşme ve uyuşturucu maddeler, sınıraşan örgütlü suçlar, yolsuzluk ve terörizmle mücadeleye ilişkin çok taraflı bazı uluslararası sözleşmelerdeki hükümlülerin nakline dair kurallar oluşturmaktadır. Bilahare 23/04/2016 tarih ve 6706 sayılı “Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu” yürürlüğe girmiş, mezkur yasanın 36. maddesi ile gerek 3002 sayılı yasa, gerekse de konuyu düzenleyen bazı mevzuat ilga edilmiştir.

Gerek mezkur yasadaki gerekse de ikili ve çok taraflı sözleşmelerdeki kurallar doğrultusunda hükümlülerin nakli, hükümlünün, hakkında mahkûmiyet kararının verildiği devlette (hüküm devleti) çekmekte olduğu hürriyeti bağlayıcı cezasının tamamının veya bakiye kısmının, diğer bir devlette (yerine getiren devlet) infazı için o devlete gönderilmesi olarak tanımlanmaktadır.

Bu işlemlerin Türk vatandaşları açısından ‘Hüküm Devletinde’ yapılacak bir müracaat üzerine başlatılan prosedürün ‘Yerine Getiren Devlette’ takip edilmesi şeklinde olabileceği gibi bunun tersi de mümkündür. Ancak en faydalı ve hızlı olanın birinci yol olacağı aşikardır. Her iki devlette konunun uzmanı bir hukukçu tarafından takip edilmesi hızlı ve etkin bir sonuç alınmasını sağlayacaktır.

usul hukuku içinde yayınlandı | , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın